İmparatorluklarda Sömürgecilik Ruhunun Serencamı

Hiçbir iyilik cezasız kalmaz diye bir söz vardır. Bu sözün sözler içinde ayrı bir yeri vardır. Sadece insanların hayat tecrübelerinden ibaret zannetmek doğru olmaz. Devletlerin de bir ömürleri ve bu yaşamları neticesinde acı tecrübeleri vardır. Ancak bu acılık ve tatlılık durumu da devleti yürüten organla, reayalar (Halklar) arasında farklılık gösterir. Dolayısıyla doğruluk yargısı, yargılayan kişinin perspektifine göre değişir. İşte bu yargı veya yargılar silsilesi tecrübelerle bir neticeye varır. İmparatorlukların çoğu sömürge dürtülüdür. Mevcudiyetleri sömürü üzerine kuruludur ve sömürmeyen imparatorluk sömürülmeye mahkumdur. Buna da iyilik ettiğin yerden kötülük bekle denir.
Çok hümanist bir bakış açısı olmadığı aşikar. Ancak imparatorlukların devamlılığı için bunun olması gerekir. Ve aslında istemli, istemsiz herkes bunu yapar. Sadece devlet değil, hayatın kendisi bir sömürge düzeninin bakiyesidir. Çeşitli imparatorluklara baktığımız zaman hep bir yerleri sömürüme gayesi olmuştur ve bu şekilde kendi öz topraklarının, öz insanların vatanı daha müreffeh bir yaşam alanı olmuştur. Buna karşılık sömürülen yerde tam bir insani vahşet durumu söz konusudur. Sömürgeleri ile ünlü bir imparatorluk olan Büyük Britanya “Üzerinde Güneş Batmayan Ülke” diye adlandırılmıştı. Bu sıfatın verilmesinin sebebi sömürge topraklarının dünyanın her yerinden olmasıyla alakalıdır. Doğu’daki sömürge ülkesinin birinde güneş batarken batıdaki bir sömürgesinde doğmaktaydı.
Bugün medeniyetin beşiği dediğimiz Avrupa, son yüzyıla kadar sömürgeleşmenin merkeziydi. Bugün de liberal yapıda bulunan sistemlerde şirketler vasıtasıyla sömürge düzeni Afrika tekelinde devam etmektedir. Dünyaya medeniyet dağıtanların aslında kapkaranlık bir zihin dünyası vardır. Ve o zihin dünyasında insanlığın da bir hiyerarşisi bulunur. 1950’lilerin sonuna kadar Amerika’da nasıl bir ayrımcılık ve ırkçılığın yapıldığı meşhurdur. Söz gelimi olarak sömüren yerlere baktığımız zaman, hep sömürü bölgelerinden gelen çeşitli kaynaklar vasıtasıyla daha rahat, daha huzurlu bir ömür sürdürülmüştür. Fakat müstemleke zihniyetinin gayri insani bir anlayış olduğu apaçık ortadadır. Buna karşılık kendi halkına ilmi özgürlük, fikri özgürlük, zihni özgürlük, bedensel, ırksal, dinsel ve yönetimsel özgürlüğü tanıyan Osmanlı imparatorluğu maalesef ki tanıdığı özgürlükler altında yok olup gitmiştir. Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi belirli bir hizbe tanınan özgürlüklerin de taşkınlığa dönmesi mevzuubahistir. Mesela bir ülkeye, çeşitli faydalarından ötürü evvela hediyeler verilir. Bu daha sonra imtiyaz sürecine döner. Artık imtiyazlar o dereceye gelir ki otonom, özerk olmak isterler. Buraya gelince İmparatorluk yönetiminde adeta aydınlanma başlar. O özerklik isteyen yerin yarın bir gün kendilerinden kopacağı anlaşılır ama baskılar, istekler ve isyanlar neticesinde otonomluk verilmek durumunda kalınır. Daha sonra da bağımsız olur ve yıllarca hegomanyasında değil, şefkati kollarında yaşadığı ülkenin baş düşmanı olur. Mevzu da budur; “taviz, tavizi doğurur.”
Osmanlı Devleti’nin yahut İmparatorluğu’nun yıkılma sebepleri pek çok tarihçiye ve ilim adamlarına göre değişkenlik gösterir. Ancak kanaatimce en önemli gördüğüm nokta; sistemin en saf ve en insancıl bir parçası olan hoşgörü politikasıdır. Bu politika, bir ters psikoloji ile ortaya çıkarak insan fıtratında bulunan yukarıda da bahsettiğimiz üzere iyilik yapılan tarafa ihanet etmekle karşılık buluyordu. Yani Osmanlı sömürmeyip özgürleştirdiği için, kısacası insancıl davranıp hoşgörüyle yaklaştığı, fethettiği yerlerde müstemlekecilik değil bayındırlık yaptığı, o topluma kötülük değil iyilik ettiği için, kendi kültürünü empoze etmek yerine o milletin örf ve âdetlerini himaye ettiği için, bu iyiliklerinin haddizâtında cezasının ihanetle karşılık bulması, Osmanlı’nın yıkılmasının ana dinamiti oluyordu. Necip Fazıl bir gün tarihle alakalı verdiği bir konferans sonunda dinleyicilerden sorular alır. Bir genç kalkıp “Osmanlı emperyalist bir devletti, değil mi efendim?” diye sorar. Bunun üzerine Necip Fazıl: “Evlâdım, eğer Osmanlı emperyalist olsaydı, bu soruyu Fransızca değil Türkçe sorardın” der.
Aslında Osmanlı’nın binbir hoşgörüyle yönettiği yerlerdeki halka din; dil, vicdan, kültür özgürlüğü tanıması, kendi ananelerini yaşatması ve bunu teşvik etmesi, o ülkeyi elden kaybettikten sonra, onlar tarafından düşman addedilmekle karşılık buldu. Ama emperyal olsa; dilini, dinini, örf ve adetlerini yok ederek de sömürse, zamanla o ülkenin milleti yok olsa, nasıl bir millet tahrifatına uğradıklarını yerel halk unutacak, kendini Osmanlı’ya ait zannedecekti. Ama Osmanlı böyle yapmadı, tanıdığı özgürlüklerle özgür olan devletlerin destekleri, ulvi düşmanlarının tahakkümleriyle de yıkıldı gitti zaten.
Osmanlı’nın en kuvvetli dönemlerinde komşusu olan Bizans’ın ağır vergileri altında yaşam savaşı veren Doğu Roma halkı Osmanlı’yı tercih ediyor, Balkanlı halkı Osmanlı’yı dört gözle bekliyordu. Dolayısıyla adaletle bir yönetim anlayışına sahip olan Osmanlı, pek çok halka millete ev sahipliği yapıyordu. Arab’ın, Laz’ın, Çerkez’in, Türk’ün, Kürd’ün, Rum’un, Ermeni’nin, Roman’ın, Bulgar’ın, Arnavut’un, Sırp’ın, Boşnak’ın, Abhaza’nın, Türkmen’in, Yahudi’nin, Hristiyan’ın, ve ana unsur Müslüman’ın bir arada yaşadığı muazzam bir devlet sistemi ilerleyen dönemlerde bir düşmanlık vesilesine dönmüş olacak, Fransız ihtilalinden doğan milliyetçilik akımı ve ulus devlet projeleri ile her millet kendi tekelinde bir bağımsızlık, erk hakkı isteyecekti.
Durumun buraya kadar gelmesinden önce Falih Rıfkı Atay’ın Kudüs’e görev icabı gitmesi sebebiyle tecrübe etmiş olduğu o kutsal şehrin demografik yapısı kendisini hayrete düşürecek ve bir esefle vaziyeti özetleyecekti. Falih Rıfkı diyordu ki: “…Halep’ten bu tarafa (Arap Yarımadasına doğru) geçmeyen şey yalnız Türk kağıdı değil. Ne Türkçe, ne de Türk geçiyor. Floransa ne kadar bizden değilse Kudüs’te o kadar bizim değil. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz. Burada Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk’e az rast geliyordum. Bir Osmanlı toprağı olan Suriye, Filistin ve Hicaz bölgelerinde Türk müsünüz? sorusunun birçok defalar cevabı estağfurullahtan başka bir şey değildi. Biz bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı imparatorluğu bu topraklarda resmen ücretsiz tarla ve sokak bekçisiydi. Kudüs’ün en güzel yapısı Almanların, ikinci güzel yapısı yine onların, en büyük yapısı Rusların, öteki binalar İngilizlerin, estetik yapıları Fransız’ın ve hep başkalarınındı. Geç kalmıştık.. Artık ne Suriye, ne de Filistin bizimdi. Rumeli’yi de kaybetmiştik…”
Falih Rıfkı’nın sözlerine bakarsak, kapital sistemin artık Osmanlı aydınlarının zihinlerinde dahi gizil bir biçimde vücut bulduğunu, sömürü rejiminin nasıl güzel karşılandığını, ırkçılığın nasıl dünya genelinde yayıldığı gerçeğini görebilmemiz mümkündür. Aydınlarda başlayan bu farkındalık, ilerleyen süreçte en aşağı halk tabasına kadar inerek makyavelist ve kapitalist bakış açısı hakim olacaktır. Bu da emperyalizmi farklı kollarda daha sert ama gizlice ortaya çıkaran bir durum olacaktı. Tabii ki o zamanın şartlarına göre düşünmek en doğru olanıdır. Acımasız olan imparatorlukların, Osmanlı İmparatorluğuna karşı nasıl üstün olduğunu, sömürüden kaynaklanan zenginliklerinin ve refahlarının, sömürmeyen Osmanlı toplumuna karşı artık nasıl bir çaresizlik durumuna düşüldüğü de göz ardı edilemez. Yazımızın başında da dediğimiz motto cümleler yine halk tabiri ile cuk diye oturacaktı… “Sömürmeyen, sömürülür.” ve “İyilik ettiğin yerden kötülük bekle.”
Fransız yazar Balzac’ın bir müşahede neticesinde söylediği şu söz de konuyla ilintili olarak gayet manidardır. “İnsanlara, kendilerini nankörlüğe mecbur edecek kadar büyük hizmetlerde bulunmayınız.” Bir atasözünde de geçtiği gibi: “Besle kargayı, oysun gözünü”
Herhangi bir yeri işgal eden veya belirli amaçlarla ele geçiren bir devlet; oranın etinden, sütünden, toprağından faydalanır ve bunu kendi lehine çevirir, istihdam alanları oluşturur. İhracata vesile olur, kaynağını artırır, maliyetini düşürür. Bunlar çok mantıklı gelse de kapital sistemin bir gereğidir. Oysa Osmanlı ne kapitalizmin, ne de sosyalizmin bir esiriydi. Onların huzurunu temin etmeyi gaye ve Allah’ın dinini yaymayı ilke edinen, bunları yaparken de kendi Türklüğünün bir ilkesi olan kızıl elmaya ulaşmaya gayret eden bir hoşgörü sistemi, adalet mekanizmasıydı. Ancak beslediği kargalar ilk fırsatta gözünü oymak için fırsat kolladı. Millet-i Sâdıkân denilen yani sadık millet olarak bilinen Ermenilerin, Türk vatandaşlara ne eziyet ve işkenceler yaptığını bilmeyen yoktur.
Bunlara nazaran mükerreren ifade etmek gerekirse, Osmanlı’nın bir yeri sömürmek, oranın zenginlikleri ile kendine zenginlik katmak gibi bir gayesi yoktu. Ancak hiçbir şeyin sonsuz olmadığı gibi, bu kâmil devletin de elbette bir nihâyeti olacaktı. Son dönem padişahlarından; Sultan ll. Abdülhamid ise bu sonun hızla yaklaştığını sezmiş, Türklükle (Irksal ayrımlarla) değil, insanları birbirine bağlayan bir gönül bağıyla devletinin ancak ayakta kalacağına inanmıştı. O böyle düşünmüş, kısmen başarılı olmuştu. Kendi devletinin ömrünü uzatmayı, kan dökülmelerinin önüne geçmeyi, bir İslam birliği kurarak bu yeni ve acımasız dünya düzenine karşı mücadele etmeyi arzu etmişti. Bunu da 30 sene kadar başarıyla devam ettirmiş, devletinin yıkılmasını 40 sene geciktirmişti. Fakat İmparatorluk parçalayıcı bu düzene karşı kaçınılmaz son gelmişti. Milletlerin şahsi çıkarları, imparatorlukların doğasıyla uyuşmuyordu. Dolayısıyla ulus devletlerin ya da imparatorluklardan birinin yok olması gerekiyordu. Her millete bir devlet sistematiği daha modern ve daha cazip olduğundan yıkılanlar imparatorluklar olmuştu. Mamafih Osmanlı da bundan nasibini almıştı.
-
Konya Fide’de yeni sezon satışları başladı
-
Bakan Şimşek, Uluslararası kuruluşlardan 41 milyar dolarlık finansman sağlamayı planlıyor
-
Panama Başkonsolosu Delvalle: İyidere Limanı, iki kıtanın bağlantısını güçlendirme taahhüdü
-
Yavuz Ağıralioğlu, Kahramanmaraş’ta esnafla buluştu
-
26. kez temsili yörük göçü canlandırıldı!
-
Fenerbahçe, Gaziantep’te 2 dakikada geri döndü
SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ
ÇOK OKUNANLAR
-
01
Çağla Akalın: Cinsiyet değiştirme ameliyatı olmadım“Köpek” adlı sinema filmde rol alan Türkiye’nin ilk transseksüel başrol oyuncusu, aynı zamanda 2013 yılında Miss Queen adıyla düzenlenen transseksüel güzellik yarışmasında Türkiye’nin ilk “Trans Güzellik Kraliçesi” ve “İlk Trans Modeli” olan Çağla Akalın, Uzman Psikolog Esra Ezmeci’nin her perşembe YouTube kanalında saat 20.00’de yayınlanan “Ne Hissettin” programına konuk oldu. BABAM ÖLÜM EMRİNİ VERDİ Uzman […] -
02
RTÜK’ten spor yayınlarına ayar!ANKARA (İGFA) – Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) , spor yayınlarına ilişkin aldığı ilke kararını kamuoyuyla paylaştı. Spor yayınlarında “özenli dil” kullanımına ilişkin kararda, eleştiri sınırları aşılmayacak, hakaret ve iftiraya yer verilmeyecek: Spor yayınları için harekete geçen RTÜK’ten yapılan açıklamada, sporun evrensel değerlerine saygılı, sporda pozitif bir atmosferin oluşturulmasına yönelik barışçı, şiddet içermeyen bir […] -
03
Spor alışkanlığı kazanmanın püf noktalarıBALIKESİR (İGFA) – Spor yapmak, sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürmek ve genel refahı artırmak için vazgeçilmez bir unsur. Spor alışkanlığı kazanma konusunda bilgiler veren Köstereli, sporun fiziksel, zihinsel ve sosyal sağlık üzerindeki olumlu etkilerini vurguladı. Köstereli, sporun fiziksel sağlık açısından bir dizi fayda sağladığını belirtti. Kalp sağlığını koruyarak, kan dolaşımını düzenleyerek, vücut yağını azaltarak ve […] -
04
169 milyon TL’lik tarımsal destek hesaplardaANKARA (İGFA) – Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, tarımsal destekleme ödemelerin bugün çiftçilerin hesaplarına yatırılacağı duyuruldu. Ödemelerde 168 milyon 957 bin liralık tarımsal destekleme ödemesi gerçekleştirileceği belirtilirken, bu kapsamda, hayvan hastalıkları tazminatı desteği için 87 milyon 516 bin 379 lira, bireysel sulama sistemleri desteği için 53 milyon 117 bin 97 lira, […] -
05
Erken Dönem Cumhuriyette ve Günümüzde Köpeklere Bakış[2 Teşrinievvel 1336] tarihli Resmi Gazetede bir tamim yayımlanmıştır. “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletinden” yani Sağlık ve Sosyal Politikalar Bakanlığından gelen “Köpeklere karşı ittihaz edilecek (Uygulanacak) tedbirler” kapsamında bazı kararlar alınmıştır. Her insanın hür ve özgür yaşama, düşünme salahiyetleri vardır. Bu özgürlükler, insanların birbirleriyle içtimai münasebetlerini içerdiği, gündelik hayatta ve sosyal yaşantıda gerçekleşmektedir. Ancak şunu […] -
06
Balıkesir Dursunbey’de Cumhuriyet Bayramı CoşkusumuhatapAJANS.com.tr / Dursunbey Balıkesir’in tarihi, kültürel ve doğal zenginliklere sahip ilçesi Dursunbey, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl dönümünü coşku içinde kutladı. Dursunbey Mustafa Korkmaz Anadolu Lisesi başta olmak üzere ilçenin tüm okullarının katılımıyla gerçekleşen etkinliklerde, ilçenin Cumhuriyet sevgisi ve bağlılığına bir kez daha vurgu yapıldı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın Dursunbey’deki kutlamaları, halkın katılımıyla büyük bir coşkuyla […] -
07
EÜ’DE “1. Uluslararası Türk Dünyası Halk Çalgıları Sempozyumu”Ege Üniversitesi Konservatuvarı’ndan dünyada bilimsel bir ilk daha… EÜ’DE “1. Uluslararası Türk Dünyası Halk Çalgıları Sempozyumu” Ege Üniversitesi (EÜ) Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı (DTMK) tarafından “Yaylı Çalgılar” temalı “1. Uluslararası Türk Dünyası Halk Çalgıları Sempozyumu” düzenledi. Konservatuvar Etkinlik Salonu’nda gerçekleşen sempozyum iki oturum halinde yapıldı. Sempozyuma DTMK Müdürü Prof. Dr. Özge Gülbey Usta’nın yanı sıra […] -
08
İmparatorluklarda Sömürgecilik Ruhunun SerencamıHiçbir iyilik cezasız kalmaz diye bir söz vardır. Bu sözün sözler içinde ayrı bir yeri vardır. Sadece insanların hayat tecrübelerinden ibaret zannetmek doğru olmaz. Devletlerin de bir ömürleri ve bu yaşamları neticesinde acı tecrübeleri vardır. Ancak bu acılık ve tatlılık durumu da devleti yürüten organla, reayalar (Halklar) arasında farklılık gösterir. Dolayısıyla doğruluk yargısı, yargılayan kişinin […] -
09
İş dünyası, dijital dönüşüm için Ankara’da buluştuİş dünyasının dinamikleri teknolojiyle baştan yazılırken, dijital dönüşüm şirketlerin odağına yerleşiyor. Bu doğrultuda kendilerine en uygun teknoloji sağlayıcılarını ve çözümlerini arayan şirketler ise 12 Eylül’de Ankara’daki etkinlikte buluşarak dijital dönüşümü uzmanlarından dinledi. Ayrıca yoğun rekabet ortamında öne çıkabilecekleri stratejik yol haritaları için ipuçları elde etti. Şirketlerin işlerini optimize etmesini, kusursuz müşteri deneyimi yaratmalarını ve operasyonel […] -
10
“Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir.”Türkiye Cumhuriyeti’mizin kurucusu, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının yıl dönümünde rahmet, minnet, sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. O, sadece bir lider değil, aynı zamanda büyük bir vizyoner, devrimci ve vatanseverdi. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak, çağdaş, laik ve demokratik bir devletin temellerini atan Atatürk’ün mirası, bugün hala milletimizin yüreğinde ve dünya çapında saygıyla yaşamaktadır. Hasretle […] -
11
Gündemi takip ederken psikolojik sağlığınızı riske atmayın!İSTANBUL (İGFA) – Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İpek Erol, şiddet, felaket ve kriz gibi olumsuz haberlere sürekli olarak maruz kalmanın psikoloji üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi. Arka arkaya maruz kalınan olumsuz haberlerin farkında olmadan pek çoğumuzu etkilediğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog İpek Erol, “Bu haberlerin olumsuz etkisi psikolojik, duygusal ve sosyal […] -
12
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sarkan Eğitim Müessesesinin Tarihi SeyriOsmanlı devleti, içinde bulunmuş olduğu çağın gereksinimlerini yakalamak ve zamane gelişmelere ayak uydurabilmek, aynı zamanda moderniteye adaptasyon sürecinde, filhakika eğitim ve öğretim dahil pek çok noktada, çağdaşlarından geç kalsa da bir yenileşme sürecine gitmiştir. -
13
Sanat da kültür de 2024’te mutlu şehirdeydiBüyükşehir Belediyesi, 2024 yılında birçok kültür-sanat etkinliğine imza attı. Organize edilen etkinlikler, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin kültür ve sanata ne denli önem verdiğini bir kez daha gösterdi. ETKİNLİKLER 12 AY DEVAM ETTİ Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 2024 yılında gerçekleştirdiği birbirinden önemli etkinliklerle Kocaeli’nin kültür- sanat kenti unvanına katkı sundu. Büyükşehir yılın ilk ayından itibaren ortaya koyduğu […]